Sendikaların en önemli işlevlerinin başında ekonomik, sosyal-kültürel ve siyasi işlevleri gelmektedir. Bu işlevlerin içinde siyasi işlev çok hassas bir noktayı teşkil etmektedir. Zira insanın var olduğu her yerde toplum; toplumun var olduğu her yerde de bir kurum olarak siyaset olagelmiştir. Gündelik sıcak siyasetle uğraşmayan hatta bilinçli olarak ilgilenmeyen bireyler, bazı konularda hükümetin kendisi ile ilgili bir konuda çıkardığı bir kanun vesilesiyle siyasallığın bir kenarında yer almakta ve mecburen siyasetle ilgilenmektedir. İnsanın siyasallığı, toplumsallığından ve bireysel durumundan bağımsız olamayacak bir varoluşsal durumdur. Bu kapsamda “siyasal toplumsallaşmaya, insan için kendisini içinde huzurlu hissettiği, doğrularını paylaştığı ve değerlerini benimsediği bir “dünya”ya dâhil olma ve yine bu yolla bir tür “ötekilerin dünyası”ndan kendisini ayrıştırma sürecidir” denilebilir. Siyasal partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve olağan üstü sosyal, kültürel ve ekonomik olayların her biri, bireyin siyasal toplumsallaşma sürecine etki eden ana unsurlardır. İnsanın varoluşuyla birlikte nerdeyse onunla iç içe olan siyaset, “bir görüş ve anlayışa göre, toplumda yaşayan insanlar arasında bir çatışma, bir mücadele ve kavgadır. İnsanlar yaradılışları, sosyal ve ekonomik durumları bakımından değişik çıkarlara sahiptirler. Aralarındaki düşünce çıkar ve psikolojik eğilim farklarından doğan çatışma siyasetin temelini oluşturur. Bu görüşü benimsemeyenlere göre ise siyasetin amacı, her şeyden önce toplumda bütünlüğü sağlamak, özel çıkarlara karşı koyarak genel yararı ve insanların “ortak iyiliğini” gerçekleştirmektir. Bu görüşü savunanlara göre siyaset, herkesin yararına olan bir toplum düzeni kurma çabasıdır.” İki görüşün ortasını bulan üçüncü bir görüşe göre ise “siyaset, hem bir çatışma ve iktidar mücadelesi hem de aynı zamanda toplumda düzeni oluşturmanın bir aracıdır.” Farklı görüşler ortaya konsada aslında bir toplumda siyasetin niteliğini belirleyen ana etken, yapı ve kurumların varlık kazandığı toplumsal zemindir. Siyasetin toplumsal zemini aynı zamanda toplumun kültürünü de siyasi tahlile katmaktadır. Yine aynı şekilde her toplumda farklı siyasi kültürler de mevcut olabilir. Bu farlılıkları bir çatışma unsuru değil düşünce zenginliği olarak görmek, buna paralel olarak bu ihtilafları çözebilecek ya da en azından çatışmaya dönüştürmeden devam edebileceği asgari bir mutabakat çerçevesinin çizilebileceği siyasi iklimi toplumlar üretebilmelidir. Konunun özü itibariyle siyaset yapma işini sadece siyasi partilerin tekeline veren, sivil toplumu bu tekelin dişleri arasında öğüten bir siyasi kültürün, siyaseti bir ikna etme sanatı eksenine çekmesi ve siyasal toplumsallaşmayı sağlıklı bir mahiyette sağlaması mümkün değildir. Her ne kadar bu noktadan olumluya doğru akan bir süreç var gibi gözükse de maalesef ki mevcut reel siyaset anlayışı ağırlıklı olarak tarifi yapılan negatif mecrada akmaktadır. Siyasetin toplum nazarındaki bu olumsuz imajının silinerek, sivilliği de ön planda tutan bir medeni siyasi kültür ve üslubun inşa edilebilme imkânı ancak demokratik hukuk devleti çerçevesinin hâkim olduğu bir toplumsal yapıda mümkündür. Ancak her şeyden önce “hukuku ve kurumları değiştirmek fevkalade mühimdir fakat ehemmiyetli olan onları hayata geçirecek insanların, ruhun ve kültürün değişimidir.” Eğer bu değişim gerçekleşirse işte o zaman “toplum kendisini, demokrasiyi, sivilleşmeyi, özgürlüğü ve siyaseti keşfetmiş olacaktır. Böylece siyasetin alanı ve tabanı da genişleyecektir.” İşte EKSEN Sağlık Bir Sen tarifini yaptığımız bu siyasi kültürün sendikal alanda gelişimini ön planda tutan bir anlayışın çalışma ve toplum hayatında inşasıyla kendini görevli saymaktadır. EKSEN SAĞLIK BİR SEN GENEL MERKEZİ
Sendikaların en önemli işlevlerinin başında ekonomik, sosyal-kültürel ve siyasi işlevleri gelmektedir. Bu işlevlerin içinde siyasi işlev çok hassas bir noktayı teşkil etmektedir. Zira insanın var olduğu her yerde toplum; toplumun var olduğu her yerde de bir kurum olarak siyaset olagelmiştir. Gündelik sıcak siyasetle uğraşmayan hatta bilinçli olarak ilgilenmeyen bireyler, bazı konularda hükümetin kendisi ile ilgili bir konuda çıkardığı bir kanun vesilesiyle siyasallığın bir kenarında yer almakta ve mecburen siyasetle ilgilenmektedir. İnsanın siyasallığı, toplumsallığından ve bireysel durumundan bağımsız olamayacak bir varoluşsal durumdur. Bu kapsamda “siyasal toplumsallaşmaya, insan için kendisini içinde huzurlu hissettiği, doğrularını paylaştığı ve değerlerini benimsediği bir “dünya”ya dâhil olma ve yine bu yolla bir tür “ötekilerin dünyası”ndan kendisini ayrıştırma sürecidir” denilebilir. Siyasal partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve olağan üstü sosyal, kültürel ve ekonomik olayların her biri, bireyin siyasal toplumsallaşma sürecine etki eden ana unsurlardır.
İnsanın varoluşuyla birlikte nerdeyse onunla iç içe olan siyaset, “bir görüş ve anlayışa göre, toplumda yaşayan insanlar arasında bir çatışma, bir mücadele ve kavgadır. İnsanlar yaradılışları, sosyal ve ekonomik durumları bakımından değişik çıkarlara sahiptirler. Aralarındaki düşünce çıkar ve psikolojik eğilim farklarından doğan çatışma siyasetin temelini oluşturur. Bu görüşü benimsemeyenlere göre ise siyasetin amacı, her şeyden önce toplumda bütünlüğü sağlamak, özel çıkarlara karşı koyarak genel yararı ve insanların “ortak iyiliğini” gerçekleştirmektir. Bu görüşü savunanlara göre siyaset, herkesin yararına olan bir toplum düzeni kurma çabasıdır.” İki görüşün ortasını bulan üçüncü bir görüşe göre ise “siyaset, hem bir çatışma ve iktidar mücadelesi hem de aynı zamanda toplumda düzeni oluşturmanın bir aracıdır.” Farklı görüşler ortaya konsada aslında bir toplumda siyasetin niteliğini belirleyen ana etken, yapı ve kurumların varlık kazandığı toplumsal zemindir. Siyasetin toplumsal zemini aynı zamanda toplumun kültürünü de siyasi tahlile katmaktadır. Yine aynı şekilde her toplumda farklı siyasi kültürler de mevcut olabilir. Bu farlılıkları bir çatışma unsuru değil düşünce zenginliği olarak görmek, buna paralel olarak bu ihtilafları çözebilecek ya da en azından çatışmaya dönüştürmeden devam edebileceği asgari bir mutabakat çerçevesinin çizilebileceği siyasi iklimi toplumlar üretebilmelidir.
Konunun özü itibariyle siyaset yapma işini sadece siyasi partilerin tekeline veren, sivil toplumu bu tekelin dişleri arasında öğüten bir siyasi kültürün, siyaseti bir ikna etme sanatı eksenine çekmesi ve siyasal toplumsallaşmayı sağlıklı bir mahiyette sağlaması mümkün değildir. Her ne kadar bu noktadan olumluya doğru akan bir süreç var gibi gözükse de maalesef ki mevcut reel siyaset anlayışı ağırlıklı olarak tarifi yapılan negatif mecrada akmaktadır. Siyasetin toplum nazarındaki bu olumsuz imajının silinerek, sivilliği de ön planda tutan bir medeni siyasi kültür ve üslubun inşa edilebilme imkânı ancak demokratik hukuk devleti çerçevesinin hâkim olduğu bir toplumsal yapıda mümkündür. Ancak her şeyden önce “hukuku ve kurumları değiştirmek fevkalade mühimdir fakat ehemmiyetli olan onları hayata geçirecek insanların, ruhun ve kültürün değişimidir.” Eğer bu değişim gerçekleşirse işte o zaman “toplum kendisini, demokrasiyi, sivilleşmeyi, özgürlüğü ve siyaseti keşfetmiş olacaktır. Böylece siyasetin alanı ve tabanı da genişleyecektir.” İşte EKSEN Sağlık Bir Sen tarifini yaptığımız bu siyasi kültürün sendikal alanda gelişimini ön planda tutan bir anlayışın çalışma ve toplum hayatında inşasıyla kendini görevli saymaktadır.
EKSEN SAĞLIK BİR SEN GENEL MERKEZİ
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 58358
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.