TÜRKLERİN SON ERGENEKONU ANADOLU

Ergenekon Destanı, Türk tarihinin en güzel destanlarındandır. Bakmayın siz son zamanlarda Ergenekon yapılanmasından dolayı halktaki Ergenekon algısına. Oysa Türklerin yeniden dirilişini anlatır Ergenekon Destanı. Destan, Çinlilerin,  en son ferdi kalana kadar Türkleri katlettiğini, sadece iki ailenin bu savaştan kurtulduğunu,  çok zor ve dar bir yoldan geçerek dört tarafı dağlarla çevrili bir vadiye yerleştiğini, burada yıllarca kalarak Türklerin yeniden çoğaldığını, Ergenekon’a sığmadığını en sonunda bir demircinin tavsiyesi ve milli sembolümüz Bozkurt’tun yol göstererek tekrar Turan ellerine döndüğünü ve Türklerin yeniden devlet olduğunu anlatır.

Anadolu da bizim 20. yüzyıldaki Ergenekon’umuzdur. Balkanlardan, Kafkaslardan Afrika’dan, Ortadoğu’dan kovulan Müslüman Türkler son yurt yeri olarak Anadolu’ya sığınmışlardır. Balkanlarda, Kafkaslarda milyonlarca soydaşlarımız ve dindaşlarımız öldürülmüştür. Kalanlar canlarını Anadolu’ya zor atmışlardır. 90 yıldan buyana bizler bu topraklara sıkıştırılmışız ve dünya tarih sahnesinden çekilmişiz.

1923’lerde 12 milyonluk bir devlettik. İçine kapanıp kabuğumuza çekildik. Burada dinlendik, çoğaldık. Şimdi 77 milyonluk bir ülke haline geldik. Dünyada 300 milyon soydaşımız ve bir buçuk milyar dindaşımız var. Dünyanın 16. büyük ekonomisine sahibiz. Avrupa’da 5 milyondan çok soydaşımız vardır. Artık Ortadoğu’nun Balkanların Kafkasların çanak antenlerinin yönü Türkiye’dir. Türk ve İslam dünyasının lideri yine Türkiye olmaktadır.

Her zaman söylerim devletlerin sınırları vardır, milletlerin değil. Benim devletimin sınırları Edirne’den başlar Ardahan’a kadar sürer. Benim sınırlarım devletimin sınırlarından çok daha geniştir. Şahsen Adriyatik’ten Çin Setti’ne, Kazan’dan Yemen’e kadar, Hindistan’dan Afrika ortalarına kadar doğal sınırları olan bir anlayışın mensubuyum. Şahsen Üsküp’te Kosova’da, Kerkük’te, Mısırda, Libya’da Suriye’de olan bir olay beni en az orada yaşayanlar kadar ilgilendirir. Doğu Türkistan’daki zulüm gören bir Uygur Türkü kadar Suriye’de zulüm gören Suriyeli bir Arap da beni ilgilendirir. Buralar benim memleketimdir. Bu insanlar benim insanımdır. Buralarda daha yüz yıl önce benim bayrağım dalgalanmaktaydı. Bunun için etrafımda olan şeylere bana ne diyemem.

Anadolu Türklerin 20. yüzyılda Ergenekon’udur. Artık Ergenekon’dan çıkma zamanı gelmiştir. Burada büyüdük çoğaldık. Artık bu elbise bu vücuda dar gelmektedir. Kabuğumuzu kırmak yine eski topraklarımıza açılma zamanımız gelmiştir. Bu açılma illa da illa oralara ordu göndermekle olmaz. İmparatorluk topraklarındaki soydaşlarımız ve akraba topluluklarımızla entegre olmamız lazım. Anadolu, Balkanların, Kafkasların ve Ortadoğu’nun tam kalbindedir. Anadolu bir kartaldır. Bir kanadı Balkanlar diğere kanadı Kafkaslar, göğsü Ortadoğu başı ise Anadolu’dur. Anadolu Türklerin son Ergenekon’udur. Unutmayın! Türklerin nevrozu daha yeni başlıyor.  Zaman Nizam-ı âlem zamanı, zaman Alperenlik zamanıdır.

Makalemi Mustafa Çalık’ın Cümleleri ile bitirmek istiyorum: “Bir dönem hızla kapanıyor, geri dönülmez biçimde... Aklı başında herkes bunu görüyor ve yahut hissediyor. Türkiye yeni bir şey arıyor. Başka bir ifade ile kendisini arıyor, "Derin Türkiye"yi... "Derin Türklüğün, derin Müslümanlığın ve derin insanlığın Türkiye’si"ni. Bu arayışın izcilere, öncülere ve mihmandarlara ihtiyacı olacak mı? Evet! Hayâl kırıklıklarının yeis ve tükenmişliği, hayâl gücünün umut ve heyecanına, yepyeni bir inşâ enerjisine dönüşebilir mi? Dönüşebilir, dönüşmelidir! Pekâlâ, bunun için en evvelâ lazım olan şey para ve maddî imkân mıdır? Hayır, en büyük hayâl kırıklıkları ve ahlâkî çürüme paranın en bol olduğu yerlerden çıktı. Böyle bir şey için en evvelâ lâzım olan şey harlı bir iman, aşk ve iman haline gelmiş bir fikriyât, hiç bir şeyin satın alamayacağı bozulmaz ahlâklı adamlar ve gözü dumanlı "delikanlı"lardır... Ben Türk Milletinin mayasında bu cevherin aslâ tükenmeyeceğine inananlardanım. İçine girmekte olduğumuz yeni dönemde o iman, o ahlâk, o fikriyât ve o cesaretin kendini tarih ve milletin kantarına çıkaracağını dost-düşman herkes görecektir. Dünyaya sadece kulluk ve imtihan için geldiğine ve bu fânî hayatta "Zafere değil sefere memur" olduğuna inanan o "bozulmaz ahlâklı adamlar"ın ve "gözü dumanlı delikanlılar"ın enerjisiyle kimse baş edemeyecektir. Anasından cengâverlik ruhu ile doğmuş herkes zenbereğini yeniden kurmaya başlasın! Zenbereklerimizden boşalmadan ölmeyeceğiz inşallah! İnandıklarımız için doya doya savaşmadan yerimize oturursak analarımızın temiz sütleri de vatan ve milletin helâl ekmekleri de hepimize haram olsun! "Nasr’un min-Allah ve feth’un garîb…”

 Okunma Sayısı : 3218         18 Ağustos 2014

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 157027

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.