5 Haziran 2017 tarihinde Suudi Arabistan'ın başını çektiği yedi ülke, Katar ile diplomatik ve ticari ilişkilerini kestiklerini açıkladılar. Bu kararın gerekçesi olarak ise Katar'ın terörü destekleyen faaliyetlerde bulunması gösterildi. Silahlı grupların, borsada işlem gören şirketlerden daha hızlı şekil değiştirdiği; terör örgütü listesine alındığı veya çıkarıldığı Ortadoğu'da, Katar'ın ilişki kurduğu yapıların söz konusu yedi ülke tarafından da zaman zaman para ve silah yönünden desteklendiği bilinmektedir. Haliyle, söz konusu kararın arkasında başka nedenlerin yattığını anlamak herkes için çok kolay bir çıkarım olacaktır. Bu hamlenin, ABD Başkanı Donald Trump'un Suudi Arabistan'ı ziyaretinden kısa bir süre sonra gerçekleşmiş olması, ABD'nin bir kez daha bölgeyi dizayn etmek için harekete geçtiğini göstermektedir. Özellikle Katar'ın İran ile doğal gaz üzerinden girdiği ilişkiler ve Türkiye ile gerek finans gerekse sanayi anlamında yapmış olduğu işbirliği ABD'nin çıkarlarını açık bir şekilde zedelemiştir. Bölgede, Çin Halk Cumhuriyeti'nin enerji ihtiyaçlarının önüne set vurulması hedefi de dahil olmak üzere çok yönlü bir satranç oyunu oynanmaktadır. Katar'a yönelik ortaya çıkan bu hareketin en hastalıklı yanı, Müslüman ülkelerin, emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda, daha önce Körfez Savaşı'nda olduğu gibi, tekrar birbirine kırdırılacak olmasıdır. İsrail'in vahşet boyutundaki güvenlik politikalarının ve ABD'nin ekonomik hegemonyasının sürekliliği, ancak bölgedeki Müslüman ülkelerin karışıklık içinde ve birbirleri ile savaş halinde bulunmaları ile mümkün olmaktadır. Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de Allah akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdıracağını söylemektedir. İslam aleminin birlik ve beraberliğe muhtaç olduğu şu dönemde, üstelik Ramazan ayında, söz konusu ülkelerin, akıllarını emperyalist güçlerin emrine vermeleri, ne yazık ki, İslam dünyasının üzerine “pislik” yağmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır. Katar meselesi ile ilgili Türk kamuoyunda ortaya çıkan tartışmalar da kendini ibretle izletmektedir. Elbette, tarihi, kültürü ve medeniyetiyle dünyanın kadim milletlerinden biri olan ve dünyayı yönetme tecrübesine sahip olan Türk Milleti, devlet teşkilatının bekasını, Müslüman dahi olsa hiç bir yabancı devletin bekasına muhtaç kabul etmemelidir. Özellikle son dönemde Katar menşeili sermayenin Türkiye'de gerçekleştirdiği iktisadi teşebbüsler, Türk ekonomisinin rahatlamasına fırsat tanımıştır. Ancak, Osmanlı devrinin sonlarında ortaya çıkmış olan manzara toplumsal hafızamıza kazınmış olduğu için milli kaynaklarımızın elden çıktığı yönünde ciddi endişeleri de beraberinde getirmiştir. Yine de bu durum Katar'a yönelik hamlelerden bağımsız bir şekilde değerlendirilmelidir. Çünkü, Katar'a yönelik gerçekleştirilen hamlelerin arkasında, Türkiye'nin iç politikada ekonomik yönden, dış politikada ise siyasi yönden köşeye sıkıştırılması gibi amaçların yattığı aşikardır. Bu çıkarım Türkiye'nin son dönemde karşılaştığı Uluslararası baskıları göz önünde bulundurmadığımız taktirde sığ bir görüntü arz edebilir. Bu nedenle, çok geriye gitmeden 15 Temmuz 2016 tarihinde başlayan süreci göz önünde bulundurmak faydalı olacaktır. 15 Temmuz gecesi, hain kalkışma ortaya çıktıktan hemen sonra yabancı ajanslarda ilginç haberlere yer verildiği kamuoyunun malumudur. Bu haberlerden birinde, İngiltere'nin Kıbrıs'ta bulunan askeri üssünde Türkiye'de bulunan vatandaşlarını korumak gerekçesi ile bir müdahale hazırlığına giriştiği bilgisi verilmiştir. Bir diğer haberde ise, YPG'nin kalkışmanın seyrine göre Türk sınırından içeri girme hazırlığında olduğu iddia edilmiştir. Bu bilgilerin yanında, ABD'nin Türkiye'de ki kalkışma hareketinin merkezinde yer aldığı da günlerce Türk kamuoyunda yer alan haberlerle dünyaya duyurulmuştur. Hain kalkışmanın üzerinden henüz bir yıl geçmemişken ve ABD'nin “stratejik müttefik” olarak tanımladığı ülkemize ihaneti unutulmamışken, YPG'nin ağır silahlarla donatılması gibi vahim bir olay daha yaşanmıştır. Küresel güçler halen, Ortadoğu'da ve Asya-Avrupa hattını enerji, ulaşım ve güvenlik gibi konularda birbirine bağlayan Anadolu'da Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesindeki planlarına işlerlik kazandırmaya çalışmaktadırlar. Söz konusu tabloda, Katar'ın mevcut politikalarından geri adım atması en çok Türkiye'ye zarar verecektir. Halen darbe iddialarının ortada dolaştığı ve radikal grupların vatandaşlarımızın demokratik taleplerini suiistimal ederek sokak çağrılarında bulundukları şu günlerde, Türkiye'nin bir iç karışıklığa sürüklenerek dış müdahaleye maruz bırakılmak istendiği bilinmektedir. Katar sorunu ile Türk ekonomisinin karşılaşabileceği olası bir kriz durumu Türkiye'yi iç karışıklığa sürükleyerek, emperyalist devletlerin, YPG paçavrası giymiş ABD askerleri eliyle, Türkiye'ye müdahale hayallerini güçlendirebilecektir. Ortaya çıkan bu vahim tablo karşısında Milletimize ve milletimizin vekili konumundaki siyasi iradeye büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Devletimizi yöneten makamlar ve tüm siyasi partilerin ilk önceliği, vatandaşlarımızın milli hassasiyetlerini diri tutmak adına ötekileştirici bir üsluptan kaçınılması, böyle kritik bir dönemden geçerken partili-partisiz ayrımına girmek yerine, tüm vatandaşları kucaklayacak bir dil geliştirilebilmesidir. Kısacası, tüm siyasi kadrolar tarafından, “Yeni Kapı Ruhu” olarak adlandırılan birlik beraberlik tablosuna geri dönüşün yolları aranmalıdır. Ayrıca yaşanan bu sıkıntılardan ders alınarak, ülkenin ekonomik yapısı hızlı bir şekilde ıslah edilmeli ve bu ıslah hareketi, yabancı sermaye yerine milli kaynaklar vasıtası ile gerçekleştirilmelidir. Böylece başka ülkelere yönelik gerçekleştirilecek yaptırımlar, Türkiye'nin iktisadi yapısına daha fazla zarar veremez. Bu noktada, Türk milletine düşen en büyük görev ise birlik ve beraberlik duygularını güçlendirmek ve dostunu düşmanı doğru belirlemektir. Unutulmamalıdır ki, demokratik memleketlerde, hükümet eden kimselere muhalefet etmek anayasal bir haktır. Ancak hükümete muhalefet ile devlete düşmanlık arasında ince bir çizgi vardır. Hiçbir düşünce düşmanlık boyutuna taşınmamalı, demokrasi görüntüsü altında devlet düşmanlığı yapılmasına izin verilmemelidir. Dünyanın emperyalist güçlerin vahşeti altında inlediği bu yeis dolu günler, ancak Müslüman Türk milletinin aleme nizam vermesi ile son bulacaktır. Allah Türk milletini ve devletini korusun. Allah Türk Milletine tekrar dünyayı yönetmeyi nasip etsin! Eksen Sağlık Bir Sen olarak, Katar meselesinin Türkiye'yi doğrudan ilgilendirdiğini görüyor ve bu meselede devletimizin çıkarlarının yanında olduğumuzu Türk kamuoyuna saygılarımızla bildiriyoruz. EKSEN Sağlık Bir Sen Genel Merkezi
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 975012
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.